7 Ramazan 1441
Fotoğraf: Rabia Uzunköprü |
Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu,
Dün okuduğum sureler bana zamanın insan hayatı ve kainatın düzeni için ne kadar temel bir rolü olduğunu düşündürdü. Öyle ya bir şey ne kadar kıymetli ise o kadar üzerine düşülür, değeri nispetinde tekrar tekrar üzerinde durulur. Kuran-ı Kerim’de de hem farklı surelerde pek çok kez zamandan ve onun taksiminde rol oynayan semavi varlıklardan bahsedilmesi hem de 4 ayrı surenin isimlerini bizzat günün vakitlerinden alması (evet 3 değil 4, arada İnşirah suresi olunca canım Asr suresini gözden kaçırıvermişim) bize Kuran’ın ve dolayısıyla İslam’ın zamana verdiği kıymet hakkında fikir veriyor. Bugün de beni çok etkileyen bu konudan devam edip Necm, Şems ve Kamer surelerini okudum. Bu 3 surenin indiriliş sırasının bu şekilde olması o zamanın insanları açısından baktığımızda epey ilginç aslında. Gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz haliyle önce küçük sonra büyük sonra da ortanca olandan bahsediliyor. Ne küçükten büyüğe ne de büyükten küçüğe bir sıra takip edilmiş. Halbuki biz bilimin bugün ulaştığı noktada biliyoruz ki Güneş orta büyüklükte bir yıldız ve gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz o minik noktacıklar arasında güneşten binlerce, milyonlarca kat büyük olanlar var. Bugün aynı zamanda İslam’da Zaman Tanzimi kitabının yazarı rahmetli İbrahim Canan ile 10 yıldan uzun bir zaman önce yapılmış -ama günümüz için de çokça anlam ifade ettiğini düşündüğüm- bir röportajın linkini paylaşacağım inşallah. Vesselam.
7 Ramazan 1441
وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَاۙۖ ﴿١﴾ وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙۖ ﴿٢﴾ وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَاۙۖ ﴿٣﴾ وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَاۙۖ ﴿٤﴾ وَالسَّمَٓاءِ وَمَا بَنٰيهَاۙۖ ﴿٥﴾ وَالْاَرْضِ وَمَا طَحٰيهَاۙۖ ﴿٦﴾ وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙۖ ﴿٧﴾ فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَاۙۖ ﴿٨﴾ قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙۖ ﴿٩﴾ وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاۜ ﴿١٠
“Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de hüsrana düşmüştür.”
[Şems, 1-10]
اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
“Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir kader ile yarattık.”
[Kamer, 49]
Bu kısa ayet aslında çok derin ve çok kapsamlı manalar içeriyor. Ayette geçen kader kelimesi 2 anlamda çevriliyor. Birincisi ölçü. Şüphesiz her şey bir ölçü ile yaratılmış. Dünyanın dönme açısından, yer çekimi kuvvetine, sivrisineğin midesinden vücudumuzdaki minerallerin miligramdan daha düşük miktarlarına her şey öylesine külli bir nizamla tanzim edilmiş. Zerre kadar şaşmıyor. Kestiğimizde geri uzayan kirpiklerimiz kendine “takdir” edilen kadere varınca yeniden duruyor. Bu düzen ve ölçü öylesine belirgin ki ufacık değişimler her şeyi alt üst edebiliyor, dünyadaki toplam ağırlığı 5 gramı bulmayan bir virüs neredeyse tüm hayatı durma noktasına getiriyor. Diğer anlamıysa bizim de kullandığımız manadaki kader, demek ki başımıza gelen en küçükten en büyüğe tüm olaylar, karşılaştığımız insanlar, yaptığımız seçimler hep bir kader ile yaratılmış.
مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ
“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.”
لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ
“(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.”
[Hadid, 22-23]
Son olarak İbrahim Canan’ın yazısına gelelim.
Bu yazıda beni en çok etkileyen Peygamber efendimiz (sav)’in zaman tanzimine yapılan vurgu oldu. O’nun kulluğundan, ahlakından, insanlara verdiği kıymetten, adaletinden bahsediyoruz sürekli ama tüm bunların -muhakkak en başta Allah’ın izniyle- çok planlı bir zaman düzenlemesiyle gerçekleşebileceğinden söz etmiyoruz. Hem her gece saatlerce ibadet eden, hem ümmetinden her bir insanın derdiyle tek tek ilgilenen, yanına gelen herkese özel vakit ayıran, dostlarına fevkalade sadık, tebliğ görevini mükemmel olarak yerine getiren; aynı zamanda ticaret de yapan, ev işlerine yardım eden bir zat. Kendi dünyamızda ne zaman bunlardan birini öncelemeye çalışsak diğerlerinden bir ölçüde taviz vermemizin gerekmesi, bu yazının da vesilesiyle Efendimiz (sav)’in zaman kullanımı hususunda beni daha çok düşünmeye sevk etti, inşallah sizi de etmiştir. Rabbim istifademizi ziyade etsin. Kapanışı bir hadis-i şerif ile yapmak isterim:
“Kıyamet gününde, bir kul şu dört şeyden sorguya çekilmeden bir tarafa adım atamaz: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede eskittiğinden, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve öğrendiği ilmiyle neler yaptığından.” [Krş. Tirmizi, Kıyamet, 1, IV, 612; Mecmau’z-zevaid, 10/346].
Selametle,
Mekke'de inen surelerin nüzul sırası çok kesin bilinmiyor, pekala mushaf sırasına uygun olabilir:
YanıtlaSilNecm, Kamer, Şems -- böyle dizince görünen boy sırasında.
Daha önemlisi, zamanı ölçtüğümüz birimlere uygun:
Yıl(dız), Ay, Gün(eş)
...لا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُۜ
Sil