15 Ramazan 1441

Fotoğraf: Ayşe Betül Aytekin

Es selamu aleykum,

Bugün paylaşmak istediğim ayetler bir hayırda bulunduktan, iyilik yaptıktan sonraki tutumumuzun nasıl olması gerektiği üzerine. 

15 Ramazan 1441 

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَناًّ وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ 
رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için Rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir.” 

[Bakara, 262] 

قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَٓا اَذًىۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَل۪يمٌ

“İyi sayılan bir söz ve bir bağışlama, arkasından eziyet gelen bir sadakadan daha iyidir. Allah Ğaniyy'dir (zengindir), Halîm'dir.”

[Bakara, 263] 

Çoğu zaman bir iyilikte bulunduktan sonra karşı taraftan da o iyiliğin karşılığı olarak gördüğümüz bir minnet bekliyoruz. Yani sanki biz o iyiliği yaptığımız için karşımızdaki insanın da bize daha çok saygı duyması, abartılı teşekkürler etmesi, elinden gelen bir iyilik olduğunda onu yapması zorunluymuş gibi. Halbuki bu ayette Allah-u Teala bize asıl iyiliğin nasıl yapılacağını öğretiyor: "İyi bir söz ve bağışlama arkasından eziyet gelen bir sadakadan daha iyidir." İnsanlara insan olmanın gerektirdiği şerefe layık bir şekilde davranmadıktan sonra onlara "yapacağımız yardımın" Allah katında pek de bir değeri yok demek ki. Belki de bunu unuttuğumuz için yapılan yardımlar -yeteri miktarda olmasa da- o kadar da az olmamasına rağmen toplumun farklı katmanları arasında huzur ve güven tesis edilemiyor, insanlar saygı duymak ve saygı görmek için bambaşka yollara giriyor. Ayetin fezlekesi de (en sonda gelen ve manayı öz bir şekilde ifade eden kısım) bu konuda gerçekten yol gösterici. Allah Ğaniyy'dir, zengindir. Yani zenginliğiyle övünen bizlere asıl zengin olanın kim olduğu hatırlatılıyor. Bu vesileyle aklımıza şu getiriliyor; asıl zengin olan eğer isteseydi sonsuz zenginliğiyle tüm fakirlerin ihtiyaçlarını karşılayabilirdi, bu şekilde bir gelir dağılımını 'haşa' zenginliği sınırlı olduğundan değil her iki taraf için de bir imtihan vesilesi olsun diye irade etti. Zenginler şükürleri ve cömertlikleriyle, fakirlerse sabırları ve helal yoldan para kazanmakta sebat etmeleriyle Rablerine yakınlaşsınlar diye. Bir başka ayetse verdikten sonra karşılığını yalnızca O'ndan beklememizi tesis etmek için bize kimin malından verdiğimizi hatırlatıyor.

اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ

"Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler (Allah yolunda harcarlar.)."

[Bakara, 3] 

Yunfiqûn: "İnfak ederler". Neyi infak ederler/ neyden kullanılırlar infak ederken? Mimma razeqnahum: "Kendilerine rızık olarak verdiğimizden". Yani kendi ceplerinden, çalışıp kazanarak biriktirdiklerinden, hak ettiklerinden değil; kendilerine rızık olarak verilenden infak ederler. Bunu anlayabilmek gerçekten önemli (Allah başta kendi nefsim olmak üzere hepimize nasip etsin) çünkü vermezken ya da verdikten sonra karşılık beklerken en temel argümanımızı bunun üzerine kuruyoruz. Düşüncelerimiz ya "kendi kazandığımızı" başkalarıyla paylaşmamak ya da paylaştıktan sonra karşılığını yeterince görememek üzerine oluyor. Yine de, yani kendi çalışıp kazandığımızdan değil bize verilmiş olandan, infak edebilmenin bile karşılığı çok büyük; bunu hem yukarıda geçen ayetteki "Rablerinin katında özel bir karşılık vardır" ifadesinden hem de bu özelliğin müttakilerin diğer özellikleriyle birlikte anılmasından anlıyoruz. 

اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

"İşte onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için harcarlar." 

[Kasas, 54] 

Fezlekede geçen diğer güzel isimse Halîm. Çünkü o aynı zamanda Halîm'dir; hilm sahibidir, insanlara ve tüm mahlukata yumuşak davranır, suçluların cezasını vermeye gücü yettiği halde cezaları erteler, günahları yüzünden kullarına olan lütuf ve ihsânını esirgemez. Yani rızkı asıl yaratan, şükrün ve hamdin tek sahibi olduğu halde kendisini inkar edenlere dahi rızık vermeyi kesmiyor. Rabbim bizi de bu güzel isimlerine ayna kılsın. 

Ps: Kendi kazandığımızı düşündüğümüz tüm nimetlerin de yalnızca rızık olduğunu tekrar hatırlamak gerek, daha detaylı bir tartışma için yorumları inceleyebilirsiniz.

Selametle, 



Yorumlar

  1. Yazıda sanki "çalışıp kazanarak biriktirdikleri" kendilerine rızık olarak verilenlerden farklı bir hak gibi algılanıyor. Aslında her neye sahip olduysak, o bize verilen rızık değil midir? Yani, hakiki manada sahip olmak yok, verileni iletmek değil mi görevimiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız.. Kasdettiğim, "zaten hiçbir şeyi kendi sahip olduğumuzdan vermiyoruz ancak bize emanet olarak verileni iletiyoruz, tavrımız da buna göre olmalı" şeklinde idi. Bize verilenler ve bizim kazandıklarımız gibi bir ayrım varmış gibi yazmışım. Sahip olduğumuz / olduğumuzu sandığımız her şeyin bir rızık olduğunu burada tekrar vurgulamış olalım. Allah razı olsun.

      Sil
  2. Allah rızası için başkalarını doyurmayı özendiren bir deyim daha var: 'alâ hubbihi

    76:8 Ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.
    https://maeyler.github.io/Kuran/frames.html#b=ElY%20Hbh

    YanıtlaSil

Yorum Gönder